Elbirliği ve Paylı Mülkiyette -Miras Kalan Taşınmazlarda- Ecrimisil (tazminat) ve İntifadan Men

Öncelikle, işbu yazımızı, anlaşılır olması yönünden, miras kalan taşınmazlar özelinde kaleme aldığımızı, ancak açıklamalarımızın miras yolu ile oluşmamış olan elbirliği mülkiyet veya paylı mülkiyete tabi eşya için de geçerli olacağını belirtmek isteriz.  

Miras kalan taşınmazın hak sahipleri (mirasçılar) tarafından kullanmasında, bir engel yoktur.  Ancak bu kullanım şekli, mirasçılar arasında çoğu zaman ihtilaf doğurmaktadır. Genellikle, mirasçılardan bir ya da birkaçı taşınmazı kullanırken diğer mirasçıların hiç yararlanmaması durumu ortaya çıkabilmektedir. Hak sahiplerinden (mirasçılardan) bir ya da birkaçı taşınmazı kullanmakta ise, diğer hak sahiplerinin bu kullanımı durdurmak için ya da kullanımdan tazminat talep edebilmek için, kullanım yapan hak sahiplerini bu kullanımdan men etmesi gereklidir. Bu ihtara, intifadan men denmektedir.

Diğer bir deyişle, miras kalan taşınmazı kullanamayan mirasçı, kullanan mirasçıdan, ancak intifadan men şartı ile tazminat talep edebilecektir. Tazminat isteme hakkı, ancak intifadan men iradesinin kullanımı yapan hak sahibine ulaşması ile başlayacaktır. Bu nedenle, hak sahiplerinden biri, taşınmazı yıllarca kullanmış ve fakat intifadan men edilmemiş ise ecrimisil tazminat ödemekle yükümlü olmayacaktır.

Ancak bu kuralın istisnaları mevcuttur. Yargıtay bu istisnaları şöyle açıklamaktadır.

Bunlar; davaya konu taşınmazın kamu malı olması, ecrimisil istenen taşınmazın (bağ, bahçe gibi) doğal ürün veren yada (işyeri, konut gibi) kiraya verilerek hukuksal semere elde edilen yerlerden olması, paylı taşınmazı işgal eden paydaşın bu yerin tamamında hak iddiası ve diğerlerinin paydaşlığını inkar etmesi, paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belirli bulunması, davacı tarafından diğer paydaşlar aleyhine daha önce bu taşınmaza ilişkin, el atmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri davalar açılması veya icra takibi yapılmış olması halleridir. Bundan ayrı, taşınmazın getirdiği ürün itibariyle de, kendiliğinden oluşan ürünler; biçilen ot, toplanan fındık, çay yahut muris tarafından kurulan işletmenin yahut, başlı başına gelir getiren işletmelerin işgali halinde intifadan men koşulunun oluşmasına gerek bulunmamaktadır. (T.C YARGITAY 7.Hukuk Dairesi Esas: 2022/ 4045 Karar: 2022 / 7240 Karar Tarihi: 28.11.2022)

Uygulamada en çok, doğal ürün veren bağ, bahçe gibi yerlerin geliri ile ev, dükkan, işyeri gibi kira getiren yerlerin geliri yönünden bu istisnalar ile karşılaşılmaktadır. Bu hallerde intifadan men şartının aranması söz konusu olmayacaktır. Bu noktada gelirin elde edilmiş olması da şarttır.

“Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarına göre, intifadan men şartı, istisnai olarak hukuki ve tabii semere veren taşınmazlar yönünden aranmaz. Ancak, bunun için taşınmazın kira getiren bir yer (dükkan) olması yeterli olmayıp kira getiren bu yerin 3.kişilere kiraya verilerek gelir elde edilmiş olması da gerekmektedir. Davalıların bu tip yerleri bizzat kullanmaları durumunda ise intifadan men şartı aranmalı ve bu olgunun gerçekleştiği iddiasının davacı taraftan ispatlanması istenilmelidir.” (T.C YARGITAY 14.Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 9000 Karar: 2018 / 8511 Karar Tarihi: 03.12.2018)

“Kabule göre de; hukuki semere kavramından bahsedebilmek için ise;taşınmazın sadece kiraya verilebilecek yerlerden olması yeterli olmayıp, üçüncü kişilere bizzat kiraya verilip gelir elde edilmiş olması da gerekmektedir. Somut olayda, keşif esnasında boş olduğu belirtilen zemin kat girişi sol tarafında bulunan dükkan davalı tarafından kiraya verildiği ispat edilmeden yanılgılı değerlendirme ile dükkanlar gelir getiren taşınmazlar olduğu gerekçesi ile ecrimisile hükmedilmesi de isabetsizdir.” (T.C YARGITAY 1.Hukuk Dairesi Esas: 2014/ 19033 Karar: 2015 / 1915 Karar Tarihi: 11.02.2015)

Son olarak belirtmek isteriz ki, intifaden men, herhangi bir şekle tabi değildir ve her tür delil ile ispatı mümkündür. Uzun süreli olarak, kullanıma ses etmeme de zımni muvafakat olarak yorumlanabilmektedir.

“Tüm bunların yanında, ecrimisil davalarında davalının uzun süreli kullanımı söz konusu ise, bu kullanıma ses çıkarmayan davacının zımni muvafakatinin var olduğu yönünde “fiili karine” oluşacağı ve bu karinenin aksi davacı tarafından kanıtlanmadıkça, ecrimisil talep edilmesinin Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edeceği kabul edilmektedir.”  (T.C YARGITAY 1.Hukuk Dairesi Esas: 2015/ 983 Karar: 2016 / 2058 Karar Tarihi: 23.02.2016)

© 2024 Kozanlıoğlu Hukuk.